13 Şubat 2009 Cuma

masumiyet

METRES

"Anne," dedim, "metres ne demek?"
Annem bir an durdu, sonra duymamış gibi ağzındaki lokmayı çiğnemeyi sürdürdü.
"Anne," dedim, "sana diyorum, metres ne demek?"
"Nerden çıktı bu Nur?" diye sordu annem.
"Teyzemle konuşuyordunuz ya... Hani parasını metrese harcıyormuş..."
Annem başını kaldırmadan yemeyi sürdürdü. Babamsa hışımla anneme bakıyor, onunla göz göze gelmek için bekliyordu. Dayanamadı, adeta tıslarcasına, "Çocuğun yanında böyle şeyler konuşmaya utanmıyor musun?" dedi. Annem son derece sakin, "Sen?" diye karşılık verdi. "Sen hiç utanıyor musun?"
Sonrasında bir şeyler daha söylediler birbirlerine. Dinlemedim.
Demek metres utanılacak bir şey...
Metresin ne olduğunu öğrenmek için can atıyordum; ama içimden bir ses ağzımı açmamam için beni uyarıyordu. Elimle ağzımı kapadım, kapadım; ne olur tek söz çıkmasın ağzımdan diye sımsıkı kapadım. Öyle ki kısa sürede nefessiz kaldım, öksürmeye başladım. Babam yerinden kalkıp benimle ilgilendi. "Nurum, hadi bir iki yudum su iç. Hadi biriciğim!" Annem tabağından başını kaldırmıyor.
Yemekten sonra hemen yatağıma gittim. Tartışmaları sürüyordu. Dinlemek istemesem de bazı sözler kulağıma çalınıyordu.
Annemle babamın tartışmasından hoşlanmıyorum. Son zamanlarda sık sık tartışıyorlar. Neyin iyi olduğu, neyin doğru olduğu üzerine çok sık tartışıyorlar örneğin.
Belki bu arada metresin ne olduğuna karar verirler, diye düşündüm.
Yatağımda dönüp duruyorum. İçerden televizyonun sesi geliyor. Şimdi biliyorum ki yanlarına gitsem, bana, "Hadi sen odana!" demezler. "Ne olur biraz daha izleyeyim babişko!" diyemem. Bunları söylemeyecek olduktan sonra, ne zevki kalır televizyon izlemenin...
Yine de dayanamadım, gittim. Babam koltuğa uzanmış. Bir elini alnına koymuş. Annem görünürde yok. Usul usul yaklaştım, yaklaştım, babam dalgın dalgın bakıyor. "Babişko!" Şöyle bir çevirdi başını. Gülümsedi. Kolunu kaldırdı: "Gel Nurum!"
Gittim önce koluna yattım. "Rahat mısın?" diye sordu.
"Rahatım babacığım!"
"Hıh! Tamam!"
Sonra dayanamadım, göbeğinin üstüne yattım. Saçlarımı ensemde topladım elimle. Hemen eli geldi, ensemi buldu.
"Hıh! Tamam!"
"Baba," dedim fısıltıyla, "hani bir kadın var ya... Hani ikimiz gidiyoruz arada. Anneme söylemiyorum hani..."
Babamın yüzüne baktım. Babam tam bir şey söyleyecekti, elimle dudaklarını kapadım. "Annem geliyor, sessiz ol."
Sahiden annem yanımızda bitiverdi, sert bir sesle: "Nur, yatmadın mı daha?"
"Gidiyorum anne, beş dakikacık!" dedim.
Annem banyoya gitti. Kapıyı kapamasını bekledim. Fısıldayarak, "Ben anladım baba," dedim. "Metres, işte o kadın. Hep uzun elbiseler giyiyor."
Babam, dargın bir sesle, "Bunu nereden çıkardın Nurum..." dedi.
"Baba," dedim, "metres işte... Uzun uzun elbiseleri var. Kim bilir kaç metre..."
Annem banyodan çıktı, beni kolumdan çekip babamın kucağından aldı. Babamı öpemedim bile.
Yatağıma yatarken anneme baktım.
Annem elbise giymezdi. Etek de giymezdi. Çeşit çeşit pantolonları vardı.
Annem kendimi bildim bileli erken kalkardı, işe babamdan önce giderdi. Beni okula babam bırakırdı.
Annem eşti, o kadın metres. Annem pek gülmezdi. Babam bir gün bana, o kadın için, "Güzel gülüyor, değil mi?" diye sormuştu.
Büyüyünce ben de metres olur muyum diye düşündüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder